nsan 5 yaşına gelmeden anlıyor; açlığın öldürdüğünü soğuğun dondurduğunu ateşin yaktığını…
Sevgisizliğin insanın canını acıttığını…
Duyguları nesneleri kişileri çevresini tanıyor.
Her şey ona çok büyük görünüyor:
Ev masa anne baba…
10’una gelmeden oyunla sayılarla harflerle tanışıyor. Azgın bir iştahla öğreniyor. Kız ya da erkek olduğunu fark ediyor. Dünyanın evde okulda kendisine anlatılandan da büyük olduğunun ayırdına varıyor.
***
15’inde tam da en çok kendini sevdireceği çağda sivilcelenen yüzünden değişen bedeninden utanırken aşkı keşfediyor.
Dış dünya kadar iç dünyanın da büyük salonları ve kendisinin bile bilmediği odaları olduğunu açıldıkça o odalardan devasa bahçelere çıkıldığını hissediyor büyüleniyor. Şarkıların içinde sevdalar gezdirdiğini inadına seviyor.
20’sinde putlarını yıkıyor başkaldırıyor kanatlanıyor.
Her şey ona küçük görünüyor:
Ev masa anne baba…
“Dünya küçükmüş; büyük olan benim” efelenmeleri başlıyor.
Lakin dünya bunu bilmiyor.
O yüzden 20’ler çoğu zaman hayal kırıklıklarıyla geliyor.
***
25’inde ayaklar biraz yere değiyor.
Okul bitiyor iş telaşı başlıyor.
Sınıfta öğrenilenlerin akı sokaktaki gerçeklerin karasına çarpıp grileşiyor.
Yolu hızlı gelenler çabuk yorularak sevdiğini bulanlarsa kalbinden vurularak evleniyor genelde…
5 yıl önce uzak bir ülke olan “istikbal” daha yakına geliyor.
“Bir denizde yangın çıkarma” hayali erteleniyor.
“Dünya zor”laşıyor.
***
30’unda muhasebeye başlıyor insan:
“Dünya hâlâ beni tanımadı üstelik galiba ben de dünyayı tam tanımıyorum” dönemi…
Mevcut bilgilerin sorgu yeri…
Kuşkunun beyliği…
Tehlikeli yaşlar: “Bunun nesine hayran oldum ki ben” pişmanlıkları sırta saplanan hançerler çelmeler dost kazıkları ağır ağır olgunlaştırıyor insanı…
***
35 yolun yarısı…
Hiç okul asmadan evden kaçmadan bir terasta sevdiğiyle öpüşüp bir çadırda uyanmadan 20’sine gelenler için gecikmiş telafi çağları…
Daha önce hiç yüz verilmemiş ana-babaların sözüne yeniden kulak kabartılan yaşlar…
Olgunluğun karasuları…
40’ında eski kotlar dar gelmeye saçlara ak düşmeye aile büyükleri yaşlanıp ölmeye başladığında bocalıyor insan…
Panik kadınları kuaföre sürüklüyor erkekleri araba galerilerine; ve ikisini birden yeni sevda hayallerine…
Yiten gençliğe boyalı saçlarla içe çekilen karınlarla kırmızı arabalarla çare aranıyor.
***
45’inde “istikbal” denilen o uzak ülkenin toprağına ayak basıyor insan…
Hem ölüm yarınmış gibi hem hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını öğreniyor.
Eski dostlar hatıralar kıymete biniyor.
Didişmenin yerini sükûnet böbürlenmenin yerini nedamet kinin yerini merhamet alıyor. “Keşke”ler “iyi ki”lerle hırslar hazlarla yer değiştiriyor.
Bu dünyayı silkelemekten daha iyi bir dünya için kavga vermekten vazgeçmeseniz de öbür dünya umuduna da kulak kabartıyorsunuz ara sıra…
***
Genellenemez tabii; bunlar benim yaşlarım.
Sonrasını bilmiyorum henüz; öğrendikçe yazarım.
alıntıdır.
Benim yaşlarım - Yorumlar
Yapılan Yorumlar
BENZER İÇERİKLERİlginizi çekebilecek diğer içerikler
Yürüyen Merdivenler 10 Mayıs 2011
Çılgın Projelere İhtiyacımız Var 10 Mayıs 2011
Bugün sabah olmadı onlar için 10 Mayıs 2011
Macera mı? Güven mi? 24 Aralık 2010
SOSYAL MEDYADA BİZSitemizin sosyal medya hesapları
ÖNE ÇIKAN KATEGORİLER
FACEBOOK'TA BİZ
Hoşgeldiniz
kelebek.gen.tr – kelebek mirc - Tüm Hakları Saklıdır