Kana kana, tüm özgür irademi kullanıp, saçmalayarak aşık olmak isteğim var.
Aşık olduğun zaman ile olmadığın zaman arasındaki fark, mantıklı davranmak ise; benim gönlüm mantıksızlıktan yana.
Aşık olup kendi içimde kaybolmak istiyorum.
O şanslı her kim olacaksa, onu düşünüp, yemeden içmeden kesileyim. Saatler o kadar çabuk geçsin ki, gün nasıl ölmüş anlamayayım.
Gözümün biri hep telefonda olsun, bir mesaj sesine heyecan duyayım. Otobüse binip, ineceğim durağı kaçırayım.
Sokağa çıkıp amaçsızca, caddeler boyu dolaşayım. Yağmur bastırsın aniden, insanlar etrafa koşuşurken, ben yüzümde salak bir gülümsemeyle yürümeye devam edeyim.
Tam bunları yaşamaya kuruyorum yüreğimi, ruhum aşka doğru dönüyor; aklım giriyor devreye.
Sonra diyor, ya sonra?
Önüme geliyor resimler, tadım kaçıyor.
Vazgeçmeye başlıyorum aşktan da, ilişkilerden de!
Bir garip hüzün gelip çöküyor göğsüme, geçmişin sisleri arasında dolanıyorum. Hevesim kaçıyor.
Hep aynı film dönecek bu sinemada, başrol oyuncuları değişecek ama kurgu aynı olacak diyorum.
Senaryoyu yazana küfür ediyorum sessizce, içimi umutsuzluk kaplıyor.
Sonra, aşık olunca devre dışı kalmasını istediğim mantığımın sesini duyuyorum:
?Savrulma kendi içinde!?
Aşk, sadece senin için var!
Sen güzel hisset, iyi yaşa diye var.
Önüne ardına bakmadan, yaşa gitsin. Hesap sorma, hesap alma, kırılma ve kırma, sadece tadına var.
En sevdiğin yemeyi yer gibi,
Tanrı?ya dua eder gibi,
sevdiğin bir kitabı okumak gibi,
sevişmek gibi;
aşkın tadını çıkar.
Aşık olasım var benim!
Güneşe,
çiçeğe,
denize,
toprağa,
bir şiire,
bir adama?.