Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim.
Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı?
Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu
sâkinlik beni yormaya başlamıştı.
Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu.
İş ilişkiye gelince oldukça içli hattâ aşırı hassas bir kadınım.
Romantik anlara küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum.
Oysa kocamın sakinliği başka bir deyişle vurdum duymazlığı
Evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış uzaklaştırmıştı.
Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum.
Şaşkınlıktan gözleri açılarak ‘niye?’ diye sordu.
‘Gerçekten belli bir sebebi yok’ dedim ‘sadece yoruldum.’
Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu.
Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu:
İşte sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim.
Ondan ne bekleyebilirdim ki! Sonunda sordu: ‘seni caydırmak için ne yapabilirim?’
Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu.
Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu. ‘İşte mesele tam da bu’ dedim.
‘Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.’
‘Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var.
O çiçeği benim için koparmak düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına
Hattâ ölümüne mâlolacak.
Bunu benim için yapar mısın?’…