Kahkaha

Bayıldım

Cool

Kızgın

Mahcup

Öğretici

Şaşkın

Suskun

Tatlı

Üzgün

Süper

Hayatımızda Alaturka-Alafranga (Selim İleri)

Ana Sayfa » Serbest » Makaleler » Hayatımızda Alaturka-Alafranga (Selim İleri)
Hayatımızda Alaturka-Alafranga (Selim İleri)

Hüseyin Rahmi, Tünel’den İlk Çıkış’ta paniğe kapılan insanlarımızı tatlı tatlı anlatırken, ritüelsiz Tünel’in alaturka dünyaya, ne kadar yabancı düştüğüne de işaret eder. Şimdi hepimizin hayatını kolaylaştıran Tünel, İstanbul’da o ilk günlerinde adeta bir korku, kâbus taşıtıdır.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın eşsiz eseri XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi Yapı Kredi Yayınları’nca okura bir kez daha sunuldu. Kitabı günümüz için yayına hazırlayan Abdullah Uçman’ın şu tespiti beni enikonu etkiledi: “… hemen her satırında Tanpınar’ın ilmî olmaktan çok sanatkârane yorumları ve üslûbu dikkati çekmektedir.”

Sanatkârane… Uçman’ın vurgusuna elbette katılıyorum ve iyi ki “ilmî” değil demek ihtiyacını duyuyorum. Çünkü bizde bilimsellik adına yazılmış; duyuş, seziş ve anlamdan uzak, nice kupkuru araştırma aklıma geliyor. Tanpınar, “Yeni ve Eski”yi kaleme getirirken, bugün de kısırdöngüsünde debelenip durduğumuz bir yıkımı belirtir:

“1839’dan sonraki devrin bir hususiliği de memlekette gittikçe kuvvetini arttıran bir ikiliği doğurması, onun manzara ve ruh bütünlüğünü kırmasıdır. Bugün bile halk dilinde ve hatta fikir hayatında o zamanlardan kalma ‘alafranga’ ve ‘alaturka’ (musikide olduğu gibi), ‘eski’ ve ‘yeni’ (zihniyet meselelerinde) tabiriyle ifade edilen bu ikilik realitesi Tanzimat’ın en büyük fatalitesidir.”

Fransızca fatalité: Yani kader. Yani alınyazısı.

Benimle yaşıt XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, elli sekiz yıl öncesinden yakınıyor. Fakat günümüzde “fatalite”nin değiştiğini söyleyebilir miyiz?

Hem alaturkanın hem alafranganın özgürce yaşayageldiği bu özel coğrafyayı el birliğiyle çökertmenin yollarını bugün daha kötücül taleplerle, tavırlarla arayıp durmuyor muyuz?

Türkçe Sözlük’ün mecazî anlamını “düzensiz, yöntemsiz” olarak tanımladığı alaturka, kendince bir düzen, kendince bir yöntemliliktir şüphesiz. Gerçi, sözlükler alafrangayı da küçümsüyor: Frenkleri taklit eden, züppe, geleneği göreneği hor gören… Yaşamın sentezi gözümüzün önündeyken üstelik.

** *

Eskilerin yaşayışı efsunluymuş. Her şeyden sırlı, gizemli anlamlar çıkarmak, alaturka dünyanın göreneğinden. Hayatın her evresi bir tören niteliği edinmiş. Hem alaturkalıkla hem alafrangalıkla alay ettiği sanılmış Hüseyin Rahmi, işin aslı aranırsa, yeniliklerin toplumumuza neden apar topar ayak uyduramadığını yazıyordu. Yenilik, kendi bünyesine yabancı gelen karşısında çaresiz kalmaktadır. Hüseyin Rahmi, Tünel’den İlk Çıkış’ta paniğe kapılan insanlarımızı tatlı tatlı anlatırken, ritüelsiz Tünel’in alaturka dünyaya, ne kadar yabancı düştüğüne de işaret eder.

Şimdi hepimizin hayatını kolaylaştıran Tünel, İstanbul’da o ilk günlerinde adeta bir korku, kâbus taşıtıdır. Yeniliğin sindirilmesi, özümsenmesi burada her yerdekinden çok zamanı gereksinmektedir…

Büyük romancının eserlerine kapak resmi çizen Münif Fehim alaturka dünyanın girdisini çıktısını galiba en iyi bilen ressamdı. O resimlere bakınız; kıvrak, sevimli, biraz da acıklı gülünç hayat sahneleriyle karşılaşırsınız.

Tesadüf’ün kapak ilüstrasyonunda eski İstanbul’un ahşap evleri ikişer üçer katlı, birbirine sırt vermiş, iç içedir. Asmalar bir evden diğerine boyuna yeşerir. Fonda heybetli bir cami. Kızıl-pembe kiremitli damda balerin gibi yürüyen tekir kedi, eti kapmış götürüyor! Gözlerde fosforlu şeytaniyet pırıltıları. Tekir pek mutlu. Başı çatkılı hanım yan evin penceresinden yarı beline kadar sarkmış, gözler faltaşı, eller kollar divâne, kediye lânetler yağdırmakta. Bize göre sağdaki evin ahşap balkonundaysa, biri gecelikli üç hanım, pembe giysili kız çocuğu, sahneyi zevkle seyrediyorlar. Balkondaki çamaşır ipinde iç donları, çoraplar asılı.

İşte, Münif Fehim’in, Hüseyin Rahmi’nin romanından esinlenerek betimlediği alaturka dünya. Ne ressam, ne de romancı yüksünüyor. Tekir kedi o kadar baştan çıkartıcı ki, alaturka / alafranga kimin umuru!

***

Hüseyin Rahmi Bey’in hırsız kedileri meşhurdur.

Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç’ta Halley kuyruklu yıldızının topuklara kadar inen gümrah saçlarından konuşan hanımlardan biri, tahta perdeden komşusuna ulaşabilmek, dedikodu yetiştirebilmek uğruna, tersine çevrilmiş küfenin üstüne çıkmıştır.

Küfe, tombul Emeti Hanım’ın ağırlığını kaldıramayınca; cumburlop!, Emeti Hanım yarı beline kadar küfenin içine girer. Artık ne çıkabilir, ne düşebilir. Aynı anda bir başka arsız Tekir -adı sahiden Tekir’dir-, göçmenlerin güdük kedisi, hatta Emeti Hanım’ın besili, doygun Ceylan, soğuması için bahçeye bırakılmış sütlâçtan tatmaya koyulurlar. O ne lezzetli sütlâç! Mırıl mırıl yalayıp yutarlar. Kâseler tertemiz…

Hüseyin Rahmi hayatımızdaki alaturkayı küçümsemiyordu. Onun acı acı güldüğü, hırçınlaştığı, bize yakıştıramadığı, hurafe, boşinançlardı. Gulyabani’de, gulyabanilerine törenle iyi saatte olsun aşları dağıtan Muhsine’ye, Çeşmifelek Kalfa’ya, zenci Ruşen Dadı’ya bile kızmıyordu. Sadece bu boş inançlardan bol bol menfaat sağlayan çevrelere duyduğu tiksintiyi ifade ediyordu.

***

Sonra iktisadî tablo: Yoksulluğun, açlığın insanı sürükleyeceği yerleri çoktan saptamıştı Hüseyin Rahmi. Ekonomik çöküşte, alaturka da alafranga da keder getirecektir. Tefrika halinde kalmış, yazarının ölümünden sonra kitap olarak yayımlanmış Kaderin Cilvesi / Başımıza Gelenler, ancak Hüseyin Rahmi’nin dehasından doğabilirdi. Kapak resmi yine Münif Fehim’den; göz atalım:

Birinci Dünya Savaşı’nın amansız koşullarında açlığa sürüklenen zavallı Salâh Bey, bu, güngörmüş, namuslu, işinde gücünde, çoluğunu çocuğunu yetiştirmek derdindeki aile babası, Kaderin Cilvesi kapağında, kaditi çıkmış, sırtında yıprak, etekleri tarazlanmış pardesüsü, başında fötr şapkası, boynunda çarpık kravatıyla kaygılara kapılıp gitmiş; harp zengini, saltanatlı Şem’i Bey’in karşısında duruyor.

Ya Şem’i Bey? O, kat kat gerdanlı, karnının üstünde sebilhane zinciri altın kordon, başında kürk kalpak, kalın yünlü kumaştan siyah paltosunun yakası samur; elinde tuttuğu pek çok bankınotu Salâh’a iftiharla gösteriyor.

Bazı romancılarımız, bazı yazarlarımız, savaşın cemiyete ettiklerini ahlâk melodramlarıyla yorumlarken, Hüseyin Rahmi, demin söylediğim gibi, acı acı gülüyor, ekonomik çırpınışın faturasını gözler önüne seriyordu:

Bu harp devrinde en kazançlı iş, namus timsali aile yuvanızı randevuevine çevirmek!.. Gelecekten umarsız Salâh Bey, gözlüklerinin altından, yutkuna yutkuna, bankınotlara bakıyor…

Kaderin Cilvesi / Başımıza Gelenler’i -Adı üstünde!- mutlaka okuyun. Ekonomik çaresizliğin herkesi nereye kadar düşürebileceğini edebiyatımızda çok az eser böylesine sergilemiştir.

***

Peki ama neydi bu alaturka / alafranga karşıtlığı, eski / yeni boğazlaşması? Ne zaman, niçin gündemin ortasına atılmıştı? Neleri örtbas etmeye yarayacaktı?

Hayatımızda Alaturka-Alafranga (Selim İleri) - Yorumlar

YORUMLARINIZI PAYLAŞIN

 

Yapılan Yorumlar

BENZER İÇERİKLERİlginizi çekebilecek diğer içerikler

Yürüyen Merdivenler

Yürüyen Merdivenler 10 Mayıs 2011

Macera mı? Güven mi?

Macera mı? Güven mi? 24 Aralık 2010

SOSYAL MEDYADA BİZSitemizin sosyal medya hesapları

RASTGELE İÇERİKLER

Web Sohbet Güncellendi Sanal alemdeki geyikler Başak Burcu Gökkuşağı Neden Yuvarlak Koç burcu BNC Hizmeti Glokom hastalığı

FACEBOOK'TA BİZ

Hoşgeldiniz

kelebek.gen.tr – kelebek mirc - Tüm Hakları Saklıdır