Kanser, kötücül urların anormal bir şekilde çoğalmasına verilen addır. Klinik özellikleri ve tedaviye gösterdikleri tepki açısından birbirinden son derece farklı çeşitli durumlara verilen genel ad. Bütün kanserlerde ortak olan özellik, bir hücre tipinin denetimsiz biçimde çoğalması ve normal dokuları kaplamasıdır. Bunun nedeni, hücre DNAsında iki aşamada gerçekleştiği sanılan değişikliklerdir.
19. yüzyıl’da “beyaz ölüm” diye nitelendirilen verem, Ortaçağ’da “kara ölüm” diye nitelendirilen veba, ondan önce de cüzzam gibi, günümüzün toplumunda da kanser, insanların çoğunluğu tarafından en çok korkulan hastalıklar öbeğidir. Teşhis ve tedavi yollarının araştırılması, “kanserbilim” (onkoloji) diye adlandırılan tıp dalının alanıdır.
1980 yıllarının ortalarında dünyada her yıl yaklaşık 6 milyon yeni kişinin çeşitli kanserlere yakalandığı ve 4 milyondan çok kişinin kanserden öldüğü bildirilmiştir. Söz konusu verilerle, en yaygın öldürücü kanser biçimi mide kanseriyken (özellikle Asya’da), günümüzde, gelişmekte olan ülkelerde sigara içmenin yaygınlaşması dolayısıyla, akciğer kanseri hızla tırmanmış ve en çok ölüme yol açan kanser biçimi haline gelmiştir. Özellikle Çin’de ve Japonya’da hızla artış gösteren üçüncü en büyük öldürücü kanser türü, meme kanseridir. Listede dördüncü sırada yeralan kanser çeşidi de, daha çok yaşlılarda görülen kalınbağırsak kanseridir.
Hem erkeklerde, hem kadınlarda en çok görülen kanser çeşidi, deri kanseridir; onu erkeklerde prostat kanseri, kadınlarda meme kanseri izlemektedir. Buna karşılık, gerek erkeklerde, gerek kadınlarda, ölümlerin çoğunluğuna akciğer kanseri neden olmaktadır. Kan kanseriyse, çocuklarda en yaygın kanser tipidir. Son yirmi-otuz yıl içinde, ortalama ömrün uzamasıyla nüfusun içindeki yaşlı sayısının artmasına, aynı zamanda da sigara içenlerin çok büyük sayıda artmış olmasına (özellikle kadınlar arasında) bağlı olarak, kanser hastalıklarının sayısında gözle görülür bir artma olmuştur. Bazı uzmanlar, sigara kullanımına toptan son verilmesi durumunda, akciğer kanserinden ölümlerin 20 yıl içinde ortadan kaldırılabileceğini ileri sürmektedirler.
Kanser tıpta büyük bir hastalık grubunun en saldırgan ve genellikle öldürücü olan biçimlerini anlatmak için kullanılan genel bir terimdir.Bir ur ya da neoplazma tek tek hücrelerin büyümesini ve metabolizmasını yöneten biyolojik mekanizmalara ve canlı organizmanın bütününü kapsayan hücre etkileşimlerine tam olarak uymadığı için,nispeten özerk diye tanımlanır.Ur kelime anlamı olarak sertleşen oluşum anlamına gelir.Bazı urlar türemiş oldukları dokudan daha hızlı biçimde büyürler,bazılarıysa bir kitle haline gelmektedir.Hücrelerdeki urlar yeni hücrelere aktarılırlar bu yüzden kalıtımsaldırlar.Urlar yalnız çok hücreli organizmalarda görülürler bakteriler gibi tek hücreli organizmalarda görülmezler.Urlar iki çeşittir:
İyi huylu urlar
Bunlar tehlike oluşturmayan hücrelerdir genellikle damar şişkinliği kas şişkinliği şeklinde görülürler.Ancak bazen aşırı şekilde büyüdüğünde diğer organları sıkıştırabilir ve alın ması gerekebilir.
Kötü huylu urlar
Diğer ismi ile kanser: Hücreler vücuda yabancılaştığından hücreyapıları değişir, başkalaşır ve çok hızlı bölünerk (yani çoğalarak) çevresindeki hücre ve dokuları tahrip eder. Kanserli hücreler kan veya lenfyolları ile başka bölgelere gider ve oralarda yavru hücreler (metastaz) oluştururlar.
a.Karzinom (carcinoma): Bunlar yabancılaşan deri hücreleri, mukoza hücreleri ve beze hücrelerinde oluşur.
b.Sarkom (sarcom): Bunlar yabancılaşan aradoku hücrelerinden fibrosarkom, kemik hücrelerinden osteosarkom, kas hücrelerinden miyosarkom ve yağ hücrelerinden liposarkomları oluştururlar. Lösemi yani kankanserinin oluşumu ise çok farklıdır.
Nedenleri
Kanser yapıcı maddeler kanserojen madde olarak adlandırılmaktadır.Bunlar kimyasal, biyolojik, fiziksel etkenlerdir. Genel sebepler
* Dengesiz beslenme %35
* Sigara %30
* Enfeksiyon hastalıkları %10
* Mesleki nedenler %4
* Alkol %3
* Çalışma yerinin tozlu ve pis olması %2
* Gıdalara konan katkı maddeleri %1
Kimyasal etkenler
Kansere yol açan kimyasal maddelerin, molekül yapıları çeşitlidir; başlıcaları arasında karmaşık karbonhidratlar, aromatik aminler ve bazı metaller, ilaçlar, hormonlar ve yosunlar ile bitkilerde doğal olarak oluşan kimyasal maddeler sayılabilir. Nitrozaminlerin (basit organik azot oksitleri) çoğu kanser yapıcıdırlar ve insan bedeni içinde üretiliyor olabilirler. Hidrokarbonlar ve nitrozaminler, sigara dumanının içinde bulunan maddelerdir ve sigara içenlerde akciğer kanserinin ortaya çıkmasını kolaylaştıran kanser yapıcı etkenleri bu maddelerin oluşturdukları düşünülmektedir.
Bazı aromatik aminler,özellikle de 2-naftil- amin, başlangıçta kumaş, vb. maddeleri boyamak için boya sanayisinde kullanılırken, işçilerde idrar kesesi kanserine yol açtığının anlaşılmasından bu yana, kullanılmamaktadır. Bir başka sanayi kimyasal gazı olan vinil kloridinin, bu gazın etkisinde kalan işçilerde gelişen karaciğer kan damarları sarkomuyla ilintisi belirlenmiştir.
Kanser tedavisinde kullanılan bazı alkilleyici etkenleri kapsayan birkaç ilaç da kanser yapıcıdır; bununla birlikte, söz konusu ilaçlardan, kanser hücrelerinin DNA zincirlerini koparmak, böylece hücreleri öldürmek için yararlanılmaktadır (normal hücrelerde kansere neden olan etken de bu aynı nitelikleri taşır). Yaşdönümü (menopoz) sonrasında kadınlara verilen yüksek östrojen (bir dişilik hormon grubu) düzeyleri, kadınlarda dölyatağı kanseri olasılığını artırmakta, bu sorunu önlemek için, yaşdonümüne girmiş kadınlara östrojen, projesteronla birlikte verilmektedir. Aspergillus adlı mantar türü tarafından üretilen karmaşık bir molekül olan aflatoksin B, çeşitli kanserlere, özellikle de karaciğer kanserine yolaçar. Arsenik içeren bazı tuzların da, deri ve karaciğer kanseriyle ilişkili oldukları düşünülmektedir.
Dış görünüşleriyle birbiriyle ilgisi olmayan bunca çeşitli kimyasal yapının, ortak bir mekanizmayla kanser yapabilecekleri James ve Elizabeth Miller’ın 1960 yıllarındaki çalışmalarıyla ortaya konmuştur. Söz konusu araştırmacılar, kimyasal kanser yapıcı maddelerin kanser yapıcı etkilerini gösterebilmek için, önce, hücre makromolekülleriyle , özellikle de DNA’yla doğrudan tepkimeye girme yeteneği bulunan etkin (ya da “sonul”) bir biçime metabolize olmaları gerektiğini ortaya koymuşlardır. Başka araştırmalar da, normal hücreden bir kanser hücresinin oluşmasının, o hücrenin DNA’sındaki kimyasal ya da yapısal bir değişmenin sonucu olduğu yolundaki varsayımı güçlendirmiştir.
Biyolojik etmenler
Birçok hayvan ve insan kanseri ile çeşitli asalaklar arasında ilişki kurulmuş olmakla birlikte, tam mekanizmaları öğrenilememiş ya da kanıtlanamamıştır. Sözgelimi, oldukça sık rastlanan şistozoma hastalığına neden olan kan yapraksolucanlarının, daha sonra, özellikle Mısır’da çok rastlanan idrar kesesi kanserine yol açtığı sanılmaktadır. Ama, en açık biçimde belirlenmiş kanser yapıcı etkenler, aşağı yapılı hayvanlarda yaygın bir biçimde urlar oluşmasına yol açan kan-seryapıcı virüslerdir. Bu virüslerden yalnızca birkaçının bazı insan kanserleriyle ilgili olduğu anlaşılmış ve en az birinin bir kan kanseri biçimine neden olduğu kesin olarak kanıtlanmıştır.
Bazı papilloma virüsleri ile “Epstein-Barr virüsü” adı verilen ve enfeksiyöz mononükleoz hastalığına yol açan bir uçuk (herpes) virüsü, insan kanserleriyle ilgisi belirlenmiş virüsler arasındadır. Afrika’da yaygın olarak rastlanan Burkit lenfoması adlı kötücül ur ile.Çin’de yaygın olarak görülen bir boğaz-burun kanserine de, söz konusu uçuk virüsünün yol açtığı düşünülmektedir. Bir virüs enfeksiyonuyla ilgili bir başka insan kanseri de, bazen B tipi karaciğer iltihabını (hepatit-B) izleyen bir tür karaciğer kanseridir.
Bir insan kanseri ile bir virüs arasında kurulan bir başka bağıntı da, T-hücresi lösemisi ile HTLV-1 adı verilen bir retrovirüs arasındakidir; bu kanser Japonya, Antil adaları ve ABD’nin güneydoğusunda, yaygındır.
Kanser yapıcı virüsler, genom yapılarına göre DNA ve RNA virüslerine ayrılabilir. DNA virüsleri temelde, kendi genetik bilgilerini doğrudan doğruya konaklarının hücrelerine sokarlar, buna karşılık Epstein-Barr virüsünün konak hücresinin çekirdeğinde, konak DNA’sın-dan ayrı olarak, “plazmit” adı verilen bir çekirdek maddesi biçiminde birçok kopya halinde bulunabilir. Öte yandan, HTLV-1 gibi RNA virüslerinde, genetik bilgilerin, önce, virüs tarafından sağlanan “karşı aktarıcı” (re-verse transkriptaz) adlı bir enzimle DNA’ya şifrelenme-si gerekir.
Kanser yapıcı virüslerin bütün biçimleri, virüsün etkilediği hücrenin kanserli bir hücreye dönüşmesi için gerekli bir ya da daha çok geni içerirler. “Onkogen” (kanser yapıcı gen) adı verilen bu tür genler en iyi; kanser yapıcı RNA virüslerinin genomlarında ayırt edilir. Günümüzde birçok onkogenin, bulaştıkları hücrelerin normal hücre genomlarında kendileriyle çok yakın akraba karşılıkları bulunduğu belli olmuştur. Bununla birlikte, virüs onkogen biçiminin farklı bir yapısı vardır ve herhangi bir mekanizma tarafından etkin duruma getirilerek anormal bir biçimde davrandığı ve hücrenin kanserli hücreye dönüşümüne yol açtığı sanılmaktadır. Bazı kanser yapıcı virüsler, normal hücrelerde bulunan, “C-onkogenler” diye adlandırılan karşılıklarını, birkaç mekanizmadan biriyle etkinleştirip, bunun sonucunda kanserli hücreye dönüşmenin ortaya çıkmasına yolaça-bilirler. Kimyasal maddelerin ya da ışınımın (ya da her ikisinin) etkisinin, C-onkogenlerin etkinleşmesine yol açan benzer mekanizmalar oluşmasına neden oldukları sanılmaktadır.
Fiziksel etkenler
Morötesi ışınım ve yüksek enerjili öbür ışınımlar, insan ve hayvan kanserlerine yol açabilirler. Güneşin morötesi ışınımlarının etkisi altında kalmak ile deri kanserinin ortaya çıkması arasında, karşılıklı bir bağıntı vardır. Işınımların neden olduğu kanserler arasında, kan kanserinin yanı sıra, tiroyit, meme, mide, dölyatağı ve kemik kanserleri de sayılabilir. Bu nedenle, röntgen ışınları gibi atışılmış teşhis araçları, incelenen kişinin aşırı ışınım altında kalmamasına özen gösterilerek kullanılır; hekimlerin, ayrıca, morötesi ışınımlar yayan lambaları (solaryumlarda, vb.) kullanan kişileri de, aşırı ışınım altında kalmamaları konusunda uyarmaları gerekir.
Deri altına plastik ya da daha başka filmler ya da diskler yerleştirilerek deney hayvanlarında kanıtlandığı gibi, fiziksel olarak uyarılmış sarkomlar üretilebilir. Bu disklerin yaşamının yaklaşık yarısı süresince hayvanda kalmasının ardından, genellikle çevresinde sarkomlar gelişir. Oysa disk deri altına takılmadan önce yapısı belirgin bir biçimde değiştirilirse, hiçbir ur gelişmez. Dolayısıyla, kansere neden olan, diskin kimyasal bileşimi değil fiziksel yapısıdır.
Akciğerlerin mezotel örtüsünü tahriş eden, insanlarda ve hayvanlarda mezotelyomlar oluşmasına yol açan inorganik bir billur olan asbestte de benzer bir durum söz konusudur. Bu inorganik bileşiğin kanser ya; özellik taşıması için, belirli bir billur yapısının bulunması gerekir ve bu billur yapısının yıkılması ur oluşmamasını sağlar.
Aşamalar
Kanser apansız gelişerek hastanın durumunun hızla bozulmasına neden olabilir ya da yıllarca yavaş yavaş ilerleyebilir.Yavaş ilerleyen kanserde kişi durumunun farkında olmayabilir bu yüzden tedavide geç olur.Amerikan kanser derneği kanserin 7 temel uyarı işaretini belirtmiştir:
* Bağırsak ve idrar kesesi işleyişinde değişiklik
* Olağan dışı kanama ya da akıntı
* Memede veya başka bir yerde kalınlaşma ya da şişme
* Sindirim bozukluğu ya da yutkunma güçlüğü
* İnatçı ses kısıklığı ve ya kalınlaşması
* sindirim ya da yutkunma güçlüğü
* Bir siğil ya da et beninde gözle görülür değişiklik
Başlaması ve yükselmesi. Kanserin gelişmesinde genel özelliklerden biri, kansere yol açıcı etkenin ilk etkisinde kalış ile kanserin ortaya çıkışı arasında geçen uzun süredir. Hemen her kansere yol açıcı etmen çeşidinde, kanserin belirti vermediği bir dönem vardır. 1940 yıllarının sonlarından başlayarak, bazı araştırmacılar, kanserin gelişmesindeki ilk aşamaları ya da doğal tarihçesini tanımlamışlardır. Fare derisi üstünde yapılan klasik bir deneyde, bir etkenin bir kez uygulanması, kötücül ur oluşmasına yol açmış, buna karşılık ardından ikinci bir etkenin birkaç kez uygulanması, urların gelişmesine yol açmıştır. İlk etkenin yol açtığı başlama, geri dönüşsüz bir olgudur ve bir hücrenin içine bir kez girmesini aylar ya da yıllar sonra yükselme izleyebilir. Yükseltici etkenlerin kendileri kötücül ur oluşmasını uyarmaz ve ilk etmenin yol açtığı başlangıcın tersine, yükselme geriye dön-dürülebilen bir olgudur: Yükseltici bir etkenin uygulanması kısa .aralarla değil de, uzun aralarla tekrarlanırsa, her iki olguda toplam aynı yükseltici etken kullanılmış olduğu halde, hiçbir kötücül ura yol açmaz. Ayrıca, yükselme, beslenme rejimi, hormonlar, çevre etkenleri ve hücre yaşlanması gibi etkenlerle değişikliğe uğratılabilir. Başlama ve yükselmeden oluşan bu iki aşama, birçok dokulardaki kanser gelişmesinin doğal gelişmesinde genel olgudur. Yalnızca karaciğer kanserini yükselten fenobarbital ve idrar kesesi kanseri için özgül gibi görünen sakarin gibi bazı yükseltici etkenler, doku özgüllüğü gösterirler. İnsanda, alkollü içkiler, bedendeki katı yağlar ve sigara dumanındaki bileşik, yükseltici etkenlerdir.
İlerleme. Bir urun başlaması ve yükselmesi oluştuktan sonra, iyicil biçimden kötücül biçime, düşük derecede kötücül bir urdan, hızla büyüyen, son derece kötücül bir ura doğru ilerleyebilir. Bir kanserin ilerlemesi, bir hücrede, bir ya da daha çok sayıda kromozomda önem taşıyan bir ya da daha çok anormallik Orta’ya çıktığı, ardından hücre aşırı ölçüde büyüdüğü ve çoğaldığı zaman oluşur.
C-onkogenlerin etkinleşmesinin en kolay biçimde gösterilebileceği aşama, ilerleme aşamasıdır. Ayrıca, uru baskılayıcı genlerin yok edilmesi ve/ya da etkisizleştirilmesi, bu ilerleme evresinde, ya kromozomların ya da kromozom kesimlerinin özel yitimi ya da değişmesi sağlanarak, ya da genetik çokbiçimliliğinin rekombinant DNA teknolojisiyle incelenmesiyle gösterilebilir. Kanser ilerlemesinin başlıca bölümü, metastazdır. Metastazda, ilk kötücül urda oluşan hücreler, kan dolaşımı ya da lenf sistemi aracılığıyla ya da cerrahi girişim gibi bazı yollarla yayılabilir ve böylece ikincil ur büyümeleri oluşturur. Bu metastaz urları, aşağı yukarı istisnasız biçimde, kromozom anormallikleri sergilerler ve genellikle hastanın ölümüne yol açarlar. Bir ilk kötücül urdan milyonlarca hücrenin metastaz yapmasına karşılık, ancak birkaçı, bedenin çeşitli yerlerinde metastaz bozunları oluşturur.
Bazı urlar “duraklar” ve kötücül olma yönünde ilerlemeye koyulmadan önce, yıllarca belirti vermez durumda kalabilirler. Bazılarıysa, iyice ilerleme aşamasına girmeleri ve metastaz göstermeleri durumunda bile, büyümeleri durabilir ve hastanın geri kalan ömrü boyunca belirtisiz kalabilir. İnsanda bu tür bir ur örneği, genellikle çocukluk sırasında ortaya çıkan bir ur olan böbreküstü bezi nöroblastomudur.
Korunma
Kanserden korunma, herhangi bir başka hastalıktan korunma gibi, nedenleri ve doğal gelişmesi konusunda edinilmiş bilgiye dayanır. İnsanlardaki kanserlerin büyük çoğunluğu (belki de % 80 ya da 90’ı) çevreyle bağlantılıdır; bu yüzden, söz konusu çevre etkenlerinin ortaya çıkarılması ve ortadan kaldırılması ya da denetim altına alınması, kanserin önlenmesine en mantıklı yaklaşım olarak görülmektedir.
Kansere yol açan etkilerin ortaya çıkarılması için iki yöntem, geniş çapta kullanılmaktadır. Etkenin bakterilerde değşinime yolaçma yeteneğini hızla ölçen Ames testi, % 90’dan fazla etkilidir ve kansere yol açabilecek etmenlerin (gerekirse bu etmenler daha sonra denek hayvanları üstünde denenir) ortaya çıkarılmasında geniş çapta kullanılmaktadır.
Kanser yapıcı kimyasal maddelerin hayvan testleriyle ortaya çıkarılması, masraflı olmasına karşılık, belirli bir etmenin kansere yol açıp açmadığından emin olmanın tek yoludur.
Virüs enfeksiyonlarıyla birlikte görülen insan kanserlerinin (özellikle de Epstein-Barr ve hepatit-B virüsleriyle birlikte görülen kanserlerin) aşıyla önlenmesi, kuramsal açıdan olasıdır; ama henüz önemli sayılabilecek ölçüde geliştirilmemiştir. Güneş ışığının, deri kanserinin en büyük nedeni olması düşünülmekle birlikte, bu kanser çeşidinin yüksek oranda tedavi edilebilmesi nedeniyle, ciddi koruyucu çabalar, oldukça yakın bir tarihte gösterilmiştir. Bu tür çabalar, özellikle, güneş ışığının yol açtığı tedavisi güç ve ender bir deri kanseri biçimi olan kötücül ur tedavisi yönünde yoğunlaştırılmıştır. X ışınları, gamma ışınları, vb. yüksek enerjili ışınım etkisinde kalmayla bağlantılı insan kanserleri, ışın tedavisi sırasında alınan önlemler nedeniyle, çok daha az yaygındır.
Kansere yol açan çevre etmenlerinin kanserin doğal gelişme sürecinin yükselme aşamasıyla çok sıkı biçimde ilişkili olduğu sanılmaktadır. Sözgelimi, kadınlardaki meme kanserinin, beslenme rejiminde yağ alımıyla ilgisi olduğu ve akciğer kanserine sürekli olarak uzun süre sigara içmenin neden olduğu açıktır. Sigara dumanı, başlatıcı birçok etken içermekle birlikte, sigarayı bırakmak, bir yıl kadar sonra, kansere yakalanma olasılığının düşmesine yol açmaktadır. Hastalığın görülme sıklığı,yükseltici etkenlerin sürekli etkisi nedeniyle sürekli biçimde sigara dumanı almakla doğrudan doğruya ilişkilidir.Özet olarak akciğer kanseri sigarayı bırakmakla meme kanseri de beslenme rejiminde yağ ve kalorileri azaltmakla önlenebilir.
Teşhisi ve Tedavisi
Kanser tedavisinin başarılı olması için, teşhisin, çoğunlukla, hastalığın doğal gelişmesinin erken bir evresinde, özellikle de kanserin metastaza doğru ilerlemesinden önce konulması gerekir. Bütün insan kanserlerini birbi-çimli olarak saptayabilen bir test bulunmamasına karşın, çeşitli kanserleri erken teşhis etmek için bazı yöntemler geliştirilmiştir. Bunlar içinde en üstün olanı, teşhis amaçlı hücrebilimin, özellikle de dölyatağı boynu kanserinin varlığını belirlemek için 50 yıl kadar önce Yunanlı hekim Georghios Papanicolau’nun geliştirdiği PAP TESTİ’dir. Bu tarama işleminin yerleşmesinden bu yana, dölyatağı boynu kanserleri ile endometriyum kanserlerinden ölüm oranı önemli ölçüde azalmıştır.
İdrar kesesi, meme, akciğer, mide ve yemek borusu kanserleri de çeşitli hücrebilim yöntemleriyle erken teşhis edilebilir. Kanser “markerleri” (yani serum, idrar; vb. beden maddelerinin örneklerinde laboratuar yöntemleriyle kolayca saptanan biyaokimyasal etkenler) de kullanılmıştır. Prostat kanserinde asit fosfataz gibi bazı enzim etkinlikleri de, erken teşhis olanağı sağlamıştır.
Kadınlarda erken meme kanseri taramasında, röntgen taraması eskiden göğüs röntgeniyle yapılırken, günümüzde meme röntgeniyle (mamografi) yapılmaktadır. Kalın bağırsak kanserinin erken teşhisi için dışkıdan kan arama testleri de hızla yaygınlaşmaktadır.
Cerrahi ve ışın tedavisi
Bütün tarama tekniklerinde, varılan “kanserli” sonuçlarının, kabul edilmiş teşhis ölçütleriyle doğrulanması gerekir; en yaygın kullanılan teşhis ölçütü, kanserin bir patoloji uzmanı tarafından mikroskop aracılığıyla teşhisidir. Bu teşhiste kullanılacak örneğin elde edilebilmesi, genellikle cerrahi girişim gerektirir. Şüpheli bir kötücül urun ya da bir.parçasının teşhis amacıyla alınmasına, “biyopsi” adı verilir. Bir biyopside urun kötücüllüğünün anlaşılmasıyla, kesin tedavi yöntemi hemen saptanabilir.
Kanserin cerrahi girişimle (ameliyat) alınması, en eski, en klasik tedavi yöntemidir. Tedavi amaçlı cerrahi girişim, ister iyicil, ister kötücül olsun, hiçbir metastaz belirtisi bulunmayan ilk urlara uygulanır. Metastaz bozun-ları varsa, bedendeki kanserli doku kitlesinin miktarını azaltmak amacıyla, ilk uru ve bazı metastaz urlarını çıkarmak için de cerrahi girişim uygulanabilir. Bu ikinci cerrahi uygulama, başka tedavi çeşitlerinin hazırlığı niteliğindedir ya da kan dolaşımının engellenmesi, bağırsakların tıkanması, kanserin sinir gövdelerine yayılması nedeniyle şiddetle ağrı gibi özel bozuklukları hafifletmek amacıyla yapılır.
Kobalt-60’ın yaydığı gamma ışınları ya da X-ışınları . kullanılan ışın tedavisinin (röntgen tedavisi) başarısı, ışınım kaynağına ve kötücül urun, ışınımın öldürücü etkisine duyarlılığına bağlıdır. Kötücül lenfomalar, kan kanserleri ve karsinomların çoğunluğu, göreceli olarak, en azından bu tür tedavilerin ilkinde, ışınıma duyarlıdır. Işın tedavisindeki önemli sorun, ışınımı, sağlıklı dokuya en az zararla, en etkili biçimde vermektir.
Kimyasal tedavi (İlaç tedavisi)
Kötücül urların çoğunda, metastaz yapmaları durumunda, cerrahi tedavi ve çoğunlukla da, ışın tedavisi, iyileşmeyi sağlayamamaktadır. Enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi, olanak varsa, hastanın hastalıktan bütünüyle kurtarılması gerekir. Söz konusu kötücül urların çoğunda, tam anlamıyla iyileşme çok ender olmakla birlikte, kimyasal tedavi (kemoterapi de denir) yani kimyasal maddelerle tedavi, birçok hastada, özellikle çeşitli kanser biçimlerine tutulmuş çocuklarda, etkin yaşam süresini uzatmaya yardımcı olmaktadır. İlaçlara yanıt veren ilerlemiş kanserler arasında, çocuklarda ivegen lenfositli kan kanseri, birtür kötücül lenfoma olan Hodgkin hastalığı, Ewing kemik sarkomu ve VVilliam böbrek uru sayılabilir.. Bütün bu kanserlerde ortaközellik, hızlı büyümedir. Genellikle, bir kanserin ilaç tedavisine yanıt vermesi, urun büyüyen kesimine, yani herhangi bir zamanda bölünme süreci içinde olan hücrelerin yüzdesine bağlıdır. Hızla büyüyen kanserlerin, büyüyen kesimleri büyüktür; dolayısıyla, kanser tedavisinde kullanılan ilaçların hücre öldürücü (sitosidal) ve hücre bölünmesini durdurucu (sitostatik) etkilerine, hücre topluluğunun büyük bir yüzdesi duyarlıdır.
Kanser tedavisinde yeni ilaçların araştırılması ve geliştirilmesi uzun ve sıkıntılı olmuştur. Kansere karşı ilaçların geliştirilmesi, araştırılmakta olan ilacın seçilmesi, etkililiğinin hayvan sistemlerinde taranması, ilacın bedendeki etkilerinin incelenmesi ve hastalarda kapsamlı denemeler gibi aşamaları kapsar. Bazı hormonlar, özellikle de steroyit cinsellik hormonları ile böbreküstü kabuğu hormonları, çeşitli mikroorganizmalar tarafından doğal olarak üretilen antibiyotikler, cezayirmenek-şesi çiçeğinden çıkarılan vinblastin ve vinkristin de dahil bitki alkaloyitleri, alkilleyici etkenler (yani doğrudan DNA’yla tepkimeye giren kimyasal maddeler) ve yapı bakımından normal metabolizma bileşenlerine benzeyen, onlarla bazı metabolizma işlevlerinde rekabet eden (böylece normal metabolizma yollarının daha çok kullanılmasını engelleyen) metabolizma bileşenleri karşıtları, insan kanserinin ilaçla tedavisinde etkisi görülmüş başlıca bileşiklerdir.
Farklı ilaçlar, farklı mekanizmalar aracılığıyla iş görür ve hücreleri farklı zamanlarda farklı biçimlerde etkilerler; ayrıca, bu ilaçlardan bazıları, birlikte kullanıldıklarında, birbirlerinin etkisini artırdıkları için, daha iyi sonuçlar verirler. Bu nedenle, kanserin ilaçla tedavisinde, günümüzde çoğunlukla, aynı anda birçok ilaç birden kullanılmaktadır. Bu birçok ilaçla tedavi, karmaşık olmakla birlikte, çeşitli kanserlerin, özellikle de kan kanserinin, Hodgkin hastalığının, erbezi ve yumurtalık kanserlerinin tedavisinde başarılı olmuştur. Ek üstünlüklerinden biri de, kanserin çeşitli ilaçların birarada kullanımına dirençli duruma gelmesinin, daha yavaş olmasıdır. Oysa belirli bir kanseri tedavi etmek için tek bir ilaç kullanıldığında, kanserin tedaviye dirençli duruma gelmesi çok daha çabuk olur.
Kanser hastalığının tedavisi konusunda bazı alternatif tıp yöntemleri uygulanmaktadır. Bu yöntemler kanser ilaçlarının ve tedavilerinin hammadesini oluşturan bitki ve hayvan ekstraktlarıdır. Bu yöntemle kürabıl olarak nitelendirilemeyen birçok kanser tedavisine yardımcı olarak alınan bu ürünler immün sisteminin kuvvetlendirilmesine yardımcı olmaktadır. Köpekbalığı yağı, lesitin, C vitamini bunlara örnek olarak verilebilir.
Kanser ile ilgili bilinmesi gerekenler - Yorumlar
Yapılan Yorumlar
BENZER İÇERİKLERİlginizi çekebilecek diğer içerikler
Yürüyüş erkeklerin hayatını kurtarıyor 28 Mayıs 2011
Ayak kokusu ve Ter kokusu için yoğurt 27 Temmuz 2010
Mutfak bezleri hastalıklara davetiye çıkarıyor 27 Temmuz 2010
Vücut geliştirme yöntemleri 27 Temmuz 2010
SOSYAL MEDYADA BİZSitemizin sosyal medya hesapları
ÖNE ÇIKAN KATEGORİLER
FACEBOOK'TA BİZ
Hoşgeldiniz
kelebek.gen.tr – kelebek mirc - Tüm Hakları Saklıdır