Pencereden baktığımda görüyorum;
Senin yüzün, incir yaprağında.
Senin ürkekliğin,
Duvar üstünde yürüyen,
Bir kedinin kıvraklığında.
Aynada dururken, görüyorum;
Kırmızı öpüşün, sol yanağımda.
Dişimi fırçalarken senin ağzın,
Serin suların berraklığında.
Rakı devrilmiş masalarda yokluğun,
Veya benden önce kalkıp gitmişliğin;
Gece boyu dolandığım barlarda.
Sarhoşlara tekrarladığım adın;
Balıkçı kahvesinde, çorbacıda,
Kenarlarda…
Dökülmek istemiyorum, hayır!
Çingene çiçekçiler,
Habire yaltaklandığında;
Bilmediğim soruların açtığı çukuru,
Yalanlarla doldurmak istemiyorum!
Seni kaybettim galiba…
İki taşın arasında kaldım!
Bu, benim hatam değildi,
Seni ben çok geç tanıdım!
Derin acılar bahçıvanı,
Yüreğime ne ektin böyle?
Aşk, korkağını bağışlar mı,
Söyle?..
Aramak ne kötü, herkeste seni,
Her gözde bulup yanılmak seni!.
Ah turuncu rüyalar güzeli!
Hem kendini yok ettin,
Hem beni…
Başka ne acıtabilir içimi,
Yaşım kırkı devirmişken,
Seni böyle patavatsızca sevmişken,
Ve tam aynayı güneşe çevirmişken;
Başka ne?..
Seni vefasız aşklara bırakıyorum
Yüzümü kırılan bardaklarda ara…
Düşünme, ben ne olurum?
Sanırım, bir daha onarılmaz,
İncinen gururum…